Lozan Antlaşması'ndan sonra cumhuriyetin ilan edilmesi, Türkiye'de "bağımsızlık ve milli egemenlik" ilkelerinin hayata geçirilmesinin aynı sürecin ürünü olduğunu gösterir.
Saltanatın kaldırılmasıyla ortaya çıkan "devlet başkanlığı" ve "yönetim şekli" sorunlarının cumhuriyetin ilanı ile çözümlenmesi, Türk aydın ve devlet adamlarının, evrensel değerlere dayalı yeni bir "egemenlik anlayışına" ulaştığını gösterir.
Saltanatın kaldırılarak yerine cumhuriyetin ilan edilmesi, "ulusal egemenliğe dayalı demokratik rejime en elverişli yönetim şeklinin cumhuriyet olması" temel alınarak açıklanabilir.
Cumhuriyetin ilanından sonra halifeliğin kaldırılması, laik devlet düzenine geçiş sürecinin başlatıldığının bir göstergesidir.
Halifelikle birlikte Din İşleri ve Vakıflar Bakanlığı'nın da kaldırılması, "eski düzen yanlılarının" güç alabilecekleri kaynakların ortadan kaldırılmasına çalışıldığını gösterir.
Türkiye'de çok partili hayata geçiş denemelerinin başarısızlıkla sonuçlanması, "halkın henüz demokratik düzenin gerektirdiği olgunluğa erişmediği" yargısını doğrular.
Türkiye'de bir süre tek partili bir yönetimin sürdürülmesi, "yenilik yapma ve yapılan yenilikleri topluma benimsetme gereksinimi" temel alınarak açıklanabilir.
Şeyh Sait İsyanı'nın Musul'un elden çıkmasına ortam hazırlaması, içeride çözüm bekleyen sorunların artmasının dış siyaseti de olumsuz yönde etkilediğini gösterir.
Türkiye'de bir süre tek partili yönetimin sürdürülmesi, "TBMM'de muhalefet olmadığı için hükümet çalışmalarını denetlemenin güçleştiği" yargısını doğrular.
Cumhuriyetin ilanından sonra ordu ile siyasetin birbirinden ayırılması, ulus egemenliğine ters düşen uygulamaların terk edilmek istendiğini gösterir.