Misak-ı Milli kararlarının alınması üzerine İtilaf Devletleri'nin İstanbul'u işgal ederek Mebusan Meclisi'ni kapatması, işgalci güçlerin çıkarlarının Türk ulusunun iradesi ile çeliştiğini gösterir.
M. Kemal'in Ankara'da açılacak meclisin "kurucu" nitelikte olması gerektiğini belirtmesi, "yeni devlet düzenine geçmeyi gerçekleştirebilecek bir meclis açmaya çalıştığı" yargısıyla açıklanabilir.
İlk TBMM'de, "TBMM'nin üzerinde bir güç yoktur; milli irade ulusun geleceğine el koymalıdır" kararının alınması, "ulus egemenliğine dayalı yeni bir devlet düzenine" geçileceğinin bir göstergesidir.
İlk TBMM'de "güçler birliği" ilkesinin benimsenmesi, "savaş koşullarında kurulan Meclis'in güçlü bir otoriteye gereksinim duyduğu" yargısıyla açıklanabilir.
İlk TBMM'de padişah vekilinin de yer almasına izin verilmemesi, "Meclis'in kararlarında bağımsız hareket etmeye önem verdiğini" gösterir.
İlk TBMM'de, demokrasi yanlılarıyla saltanat ve hilafet yanlılarının tek bir çatı altında toplanması, "ulusal bağımsızlık" düşüncesinin toplumda "birleştirici" bir etki bıraktığını gösterir.
1921 Anayasası ile Anadolu'da fiilen milli egemenliğe dayalı bir devlet kurulmuş olmasına rağmen, yeni devlet düzenine resmen geçmenin sonraya bırakılması, "ulusal birlik ve beraberliği korumaya gereksinim duyulduğu" yargısıyla açıklanabilir.
İlk TBMM'de farklı görüşteki kişilerin değişik gruplar etrafında toplanması, kararların demokratik bir tartışma ortamında alınmasını sağlamış; fakat, gruplaşmalar bazen siyasal birliğin kurulmasını ve Meclis otoritesinin artırılmasını zorlaştırmıştır.
İlk TBMM'nin, 1921 Anayasası'nı hazırlaması, İstiklal Marşı'nı kabul etmesi, savaşı kazandıktan sonra da saltanatı kaldırması, TBMM'nin "kurucu bir meclis" gibi hareket ettiğini gösterir.
İlk TBMM'de, Hıyanet-i Vataniye Kanunu çıkarılarak İstiklal Mahkemeleri'nin kurulması, cephe gerisinde güvenliği sağlama ve Meclis'in otoritesini pekiştirme gereksinimini karşılamaya yönelik tedbirlerdir.
İstanbul'dan Ankara'ya kaçmayı başaran Osmanlı Mebuslar Meclisi milletvekillerinin de TBMM üyeliğine kabul edilmesi, TBMM'nin "ulusal iradeye" ve "demokrasiye" önem verdiğini gösterir.
İlk TBMM'nin, Anadolu'da çıkan isyanları dağıtmaya öncelik vermesi, "içeride birlik sağlanmadan dışarıda başarılı olunamaz" düşüncesiyle hareket edildiğini gösterir.
İlk TBMM'nin hükümet kurmayı öncelikli sorun olarak görüşmesi, "devlet işlerinin yürütülmesinin hükümetin varlığına bağlı olduğu" yargısı temel alınarak açıklanabilir.
TBMM'ye karşı çıkan isyanlarda, İtilaf Devletleri'nden başka İstanbul hükümetinin de kışkırtıcı bir rol oynaması, "Osmanlı yönetiminin işgalci güçlerle birlikte hareket ettiğini" gösterir.
Sevr Antlaşması'nın, Boğazlar üzerinde denetim kurulmasını ve kapitülasyonların daha da ağırlaştırılmasını öngörmesi, Anlaşma Devletleri'nin bağımsızlık ve egemenlik haklarımızı tanımak istemediklerini gösterir.
Osmanlı Devleti'nin, halkın temsilcilerinden oluşan Mebuslar Meclisi'nde kabul edilen Misak-ı Milli kararlarına aykırı olmasına rağmen Sevr Antlaşması'nı imzalaması, Osmanlı yönetiminin "ulusal iradeye" aykırı hareket ettiğinin bir göstergesidir.