Osmanlı ülkesinin batılı devletler arasındaki çıkar çatışmasında bir araç haline gelmesi, Osmanlı topraklarının "jeopolitik konumu" temel alınarak açıklanabilir.
Batılıların Şark Sorunu olarak adlandırdıkları "Osmanlı topraklarını bölme" girişimlerini uzun bir sürece yaymaları, "çıkar çatışmalarından dolayı büyük bir savaşın çıkmasından çekindikleri" yargısını doğrular.
XIX. yüzyılda İngiltere ve Fransa'nın Rusya'ya karşı Osmanlı toprak bütünlüğünü savunmaları, bu devletlerin Akdeniz politikaları temel alınarak açıklanabilir.
Boğazlar sorununun Londra'da birçok devletin katıldığı bir konferansta çözümlenmesi, Boğazların "uluslararası bir statü" kazanmaya başladığını gösterir.
İngiltere ve Fransa'nın Kırım Savaşı'nda Osmanlı'yı desteklemeleri, Rusya'nın Akdeniz'e inme tehlikesi karşısında kendi çıkarlarını korumaya çalıştıklarının bir kanıtıdır.
1856 Paris Antlaşması'nda yer alan "Karadeniz'in tarafsızlığı" hükmü, "Osmanlı Devleti'nin de yenik bir devlet durumuna düşürüldüğü" yargısını doğrular.
Osmanlı Devleti'nin, Batılıların baskısı sonucu Islahat Fermanı'nı Paris Antlaşması'na eklemesi, "devletin kendi askeri ve siyasal gücüyle ayakta duramadığı" yargısıyla açıklanabilir.
1856 Paris Antlaşması'na göre, Eflak ve Boğdan'ın statüsünün batılı devletlerce belirlenmesi, "Osmanlı'nın egemenlik haklarının zedelendiği" yargısını doğrular.
XIX. yüzyılın sonlarında Batılı devletlerin Mısır'a ilgilerinin artmasında, Süveyş Kana-lı'nın açılmasıyla bölgenin ekonomik ve siyasal önem kazanması etkili olmuştur.
XIX. ve XX. yüzyıllarda Osmanlı ülkesinde sınırlar daralırken merkezde Müslüman nüfusun artmasının nedeni, yenilgilerden ve toprak kayıplarından dolayı merkeze doğru birçok göç hareketinin yaşanmasıdır.